28 Nisan 2012 Cumartesi

Melamilik ve Melamiler


Cenabı Hakk'ın öylesine sırlı veli kulları vardı ki, Cenabı Rabbül Alemiyn bunları: 1) Muhabbetiyle, 2) Zat'ına mahsus tecellileriyle, ve 3) Onlara lutfettiği hakiki "teslimiyet libası"yla beşerin arasından setretmişti. Onlar ahali arasında dolaşırlar ama, esrarlarına muhiblerinin pek azını aşina kılar... “Ben bir kulumu sevdim mi, o kulumun gözünden gören, kulağından işiten, dilinden söyleyen, elinden tutan, ayağından yürüyen ben olurum. Kulum benimle görür, benimle işitir, benimle tutar, benimle yürür, sırra ve ene sırrahu, ben kulumun sırrı kulum da benim sırrım olur.” “Ben Allah’ı severim amma insan-ı kamili asla” diyen zahidin aklına şaşarım! Gel, gel, ne olursan ol, gene gel. Bin defa tövbeni bozmuş olsan da gel Diyen Mevlana Hazretleri değil mi? Tabii ki bu sözleri yine nasibi olanlar işitecektir. Ahmed-i Rufai Hazretleri'ne dediler ki; " Ya hazret sen konuşurken biraz daha yüksek sesle konuş" Ahmed-i Rufai Hazretleri cevabında buyurdular ki; "Sözü işittiren Allah'dır, ben ne kadar bağırsam da, nasibi olmayanlar işitmeyeceklerdir."

Melamiler, batınında bir iddiası, zahirinde ise yapmacıklık ve riyakarlığı olmayan kimselerdir. Onlar; evham ve hayalattan uzak, Keramat-u mu'cizat peşinde koşmayan, aşk-ı Nebi uğruna nefsini zelil kılan, tasarruf fakiri, mahza kulluk halinde tarik-i nazeniynin örtülü gülleridir. Öyle kutupluk, gavslık gibi nefsi okşayan, riyaset kokan ünvanlara itibar etmezler. Kısaca “Meslek-i celile-i Ahmediye” yani Hz.Muhammed’in yüce tavrı ve yolu olarak tanımlanır Melamilik. “Benim veli kullarım özel kubbelerimin altındadır ve onları benden başka kimse tanımaz” kudsi hadisinin ışığında, niyet ve özü esas alan düşüncelerinin bir uzantısı olarak Melamiler; tasavuf hayatında hiçbir merasim ve kıyafete itibar etmemişlerdir. Onlar için ne tacın, ne hırkanın, ne serpuşun bir anlamı vardır. Önemli olan insanın ne giydiği, nereye gittiği değil, ne düşünüp neler yaptığıdır. Bir ideoloji, yaşama biçimi olan Melamilik; tanımlanamaz, anlatılamaz ve kayıtlanamaz. Harflere sıkıştırıldığında, mana değerini kaybeder. Bu nedenle Melamilik;  anlatılmaz, yaşanır. Anlatmak adına harflerin içine hapsedilmiş tanımlar, Melamilik değildir.

Noksanların tamamlandığı ve gönül hastalıklarının şifa bulduğu kapının önünde boyun bükerek:
  
“Ey kapılar açan Allahım, bana da hayırlı kapılar aç.”
Niyazında bulunanlara:
  
Gayrı biz olduk deyü zannetmesin ashabı kal
Cuylar kim vardılar deryaya hamuş oldular.
  
Beyti gereğince, nice coşkun ırmakların denize ulaşınca susuverdiklerini hatırlatmak suretiyle söz ehlini, “gayrı biz olduk” zannına kapılmamaları için uyaran; hakiki aşkın mahzarı, muhabbet sırrının mahremi Melami mürşidlere aşk olsun…
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder